16 Ağustos 2007 Perşembe

BİLİNÇ ENDÜSTRİSİ

Türkiye bugün, toplumsal yapıda çok hızlı bir kültürel değişim süreci yaşamaktadır. Bu değişim, dayatmacı ve zoraki bir değişim olarak karşımıza çıkmakta; tarihsel değerleri ve kültürel birikimi ortadan kaldırma tehdidinde bulunmaktadır. Toplumun sosyo-kültürel bir çözülmenin eşiğine geldiği ve bireylerin bir kültür şoku ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Model olarak sunulan Amerikan toplum modeli farklı yönleriyle Türk toplum yapısına uymamakta ve bu model, paranın insana egemen olduğu bir düzeni öngörmektedir. Bu durum “gücün güce yettiği”, “alta kalanın canı çıksın” zihniyetinin egemen olduğu bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüz Türkiye'sinde psikolojik hastalık ve rahatsızlıkların hızla arttığına tanık olmaktayız. Son yıllarda psikoterapi merkezlerinin açılması ve psikologlara başvuran insan sayısındaki hızlı artış bunun kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşadığımız şehirden (Mersin'den) örnek vermek gerekirse, daha önce var olan iki veya üç psikoloji danışmanlık merkezi bir yıl içinde katlanarak on üçe çıkmıştır.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kurumlar halinde örgütlenen bilinç endüstrisi, itaat eden, birbirine benzeyen insan kitleleri üretmekte; bu kitleler üzerinde muazzam güçlü teknolojik zihin kontrol mekanizmaları geliştirmektedir. Aynı şekilde eğlence endüstrisi, bilgisayar, televizyon, cep telefonu, insanların konuşma ortamlarını ortadan kaldırmakta, bunun sonucunda bireyler arasında klasik yabancılaşmadan farklı olarak “dijital yabancılaşma” kavramını gündeme getirmektedir. Bu davranış biçimlerinin özellikle gençler arasında da yaygınlaşması önemli bir problem alanı olarak belirmektedir.
Belirli kurumlar tarafından ithal edilen eğlence endüstrisi ve iletişim teknolojisi, beraberinde kendi değerlerini de getirmektedir. Zaman içinde çevrenin değerleri haline gelen pazar ekonomisinin değerleri; insanlarda, zengin olma, moda düşkünlüğü, araba ve hız tutkusu, pornografi eğilimi, müzik starı olma gibi istek, tutku ve inançların oluşmasında etkili olabilmektedir.
Gündelik hayatta “bilinç endüstrileri” diyebileceğimiz kurumların neden olduğu psikolojik hastalıklar, toplumun tüm bireylerinde benzer sorunlar şeklinde görülmesi dikkat çekicidir. Artık yetişkinlerde olduğu gibi yeni kuşaklarda da ortak olarak görülen rahatsızlıklar şu şekilde karşımıza çıkmaktadır: Yalnızlık, sevgisizlik, korku, kaygı, öfke, gerilim, stres, depresyon, saldırganlık, huzursuzluk, yorgunluk, hafızanın zayıflaması, iletişim kuramama, kadercilik, çaresizlik, endişe vb.
Toplumsal ilişkilerde hızla yok olan değerler ise dayanışma, dürüstlük, sorumluluk, hoşgörü, saygı, sevgi, emeğe değer verme, yardımlaşma olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüketime dayalı yaşam tarzının dayattığı değerler ise ikiyüzlülük, birbirini ezmeye ve kullanmaya çalışmak, üstün olmak, farklı olmak, dolandırmak, benmerkezcilik şeklinde belirmektedir.
Bu dönem, yazılı ve sözlü kültürden farklı olarak, görsel kültürün ön plana çıktığı bir dönemdir. Yazılı ve sözlü kültür paylaşım, işbirliği ve toplumsal sorumluluk duygusuna önem verirken, görsel kültür benmerkezciliğe vurgu yapar.
Enflasyon, işsizlik, yoksulluk gibi toplumsal sorunlardaki artışın televizyon izleme sürelerinin de artışıyla, internet kafelerin ve büyük alışveriş merkezlerin çoğalmasıyla paralellik göstermesi dikkat çekicidir. Bu dönemde iyi bir seksi vücuda sahip olmanın iyi bir kafaya sahip olmaktan daha fazla kazanç getirdiği düşüncesi hakimdir. Toplumun afyonu haline dönüşen televizyon, insanları ahmak otomatlara dönüştürmeyi neredeyse başarmış durumdadır. Aynı şekilde, televizyon şiddeti yeni kuşaklara öğreten bir model olarak karşımıza çıkmaktadır.
Doğal olan her şey yerini yapay olana bırakmakta, sahte bir özgürlük yanılsaması içerisinde olan bireyler hayatın öznesi olmaktan çıkmaktadır.
Yerel değerlerin işleyişi, kültür tüccarları ve çıkarcı toplum profesyonellerinin ellerinden kurtarılması gerekir. Bu işin uzmanları, akademisyenler, öğretmenler olmalıdır. Eğitim kurumu yeni toplumsal işleyişin içinde işlevlerini tekrar kazanmalıdır. Çağın değişimine ve yeni ihtiyaçlara yönelik bir eğitim anlayışı geliştirilmeli ve bilinç endüstrisinin olumsuzluklarını gidermeye çalışılmalıdır.
Düşünebilen, sorgulayan bireyler olmak açısından açısından,kitap okuma alışkanlığını yeniden kazanmak gerekir. Tüketim anlayışının değişmesi, yapay ihtiyaçların ortadan kaldırılması, reklâmlara kuşkuyla yaklaşılması, çok kitap ve dergi okunması (bilinçli), çok televizyon izlenmemesi, maddi olanakların paylaşılması çözüm yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hiç yorum yok: