10 Ağustos 2007 Cuma

JİM MORRİSON



Yoğun yaşam biçimimiz hepimizi dar bir alanda tanımlanmış bir rol veriyor, buna bağlı olarak ta ruhumuzdaki unsurları geliştirmeye yönelik yaratıcı eylemlerde ancak o rolün sınırları içerisinde olabiliyor.

Ruhumuz bu sınırlı alan bölgesi dışındaki bölgelerde ziyan edilmiş oluyor. Tabi birde iletişin eksikliği... birçok faktör birleşip korkuyu güvensizliği, sayıklayıp umudun yok olmasını sağlıyor.

İnsanoğlu kendi zamanının labirenti içersinde geçen yolu zamanına yenik düşmeden ama bu zamanın dışına atlamadan bulmalıdır.
Bu yayvan sonsuza dek hayal kırıklığıyla dolu ve gerçekliği değiştirmenin
tek yolu onu inkar etmektir.

Bir varoluş savaşını veren birey yoz düzene bireysel ve öznel açıdan başkaldıran özgür ruhlu ki önünde sonunda suç işlemeye, delirmeye kendine kıymaya katlandığı acıların üzerine sünger çekmekle manen ölmeye mumyalanmaya bitkisel bir yaşama mahkumdur.


Arabalarda yaşıyoruz donuk okullar arasında boşuna geziniyoruz ve hiçbir boş yer bulamıyoruz. Aldatıcı gülümsemeler inanılmaz zorluklar ama dayanmayı başaranlar
tarafından çekilen.


Tanrılar hayallerle uyuştururlar bizi. Bize kitaplar konserler, galeriler şovlar, sinemalar verirler. Özelikle de sinemalar. Sanat yoluyla kafamızı karıştırırlar ve köleliğimizin içinde kör ederler bizi. Sanat hücre duvarlarımızı süsler, sapkın ve bir örnek tutar bizi.

Hiç yorum yok: